26 Aralık 2007 Çarşamba

Ganimet

Ganimet
İslam adına yapılan savaşlar ve gece baskınlarından elde edilen ganimetler, savaşa ya da gece baskınlarına katılanlar arasında paylaştırılırdı. Zaten yapılan gece baskınlarının asıl amacıda ganimet toplamaktı. Bu çatışmalardan birinde Muhammed alınan ganimetleri paylaştırmayınca kendisine ganimetlerin ne olduğunu sorarlar. Ganimeti paylaştırmak istemeyen Muhammed’in imdadına, sana savaş ganimetlerini soruyorlar şeklinde başlayan Enfal Suresinin 1. ayeti yetişir.
Enfal / 1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin. Burada sorulmayacakmıdır ki, Allah ganimeti ne yapacaktır ?İslamilerin, bu konuda yaklaşımları, alınan ganimetlerin İslam yolunda kullanılacağı şeklindedir. Yani, İslamın yayılması için Allah’ın alınan ganimetlere ihtiyacı vardır !İstediği herkese fazlasıyla rızk veren Allah, burada İslamı yaymak için çaba veren Müslümanlara yeterince rızk vermek yerine, onların savaşlardan, muhtemelen masum insanlardan elde edecekleri ganimetlerle nasiplenerek kuvvetlenmelerini daha uygun bulmuştur hernedense.( Diyanet Vakfı Mealinde, bu ayetin açıklaması, Ganimetlerin Allah’a ait olması demek, savaşta alınan mal ve mülkün İslam Devletine ait olması demektir. şeklindedir. Diyanet’de herhalde Allah’ın ganimete ihtiyacı olamayacağının farkındadır ki, ayette kullanılan açık ifadeleri es geçerek, böylesine bir saptırma ile olayı geçiştirme yolunu seçmiştir. Bu arada, Allah’a ait olan ganimetlerin, aslında İslam Devletine ait olduğu tezini ortaya atan Diyanet, Kuran’a göre kadınların da bir ganimet olduğu konusunu hatırlamalıdır. Bu durumda, bu tezi ortaya atanların, İslam Devletinde kadınların paylaşımı konusunda bir açıklama getirmeleri de gerekecektir. )
Tekrar konumuza dönecek olursak, Muhammed daha sonra, ganimetin tamamına el koymanın pek mümkün olamayacağını anlamış olacak ki, bu pay beşte bire indirilmiştir. Enfal / 4l. Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
10.000 kişi arasında dağıtılacak bir ganimetin beşte biri, 10.000 payda 2500 pay almak demektir ki, bu hiç te küçümsenecek bir rakam değildir. Ayete göre hernekadar bu beşte bir pay, Resul ve akrabalarından başka Allah’ı, yetimleri, yoksulu ve yolcuyu da içeriyorsa da, bunlara verilecek pay gene Resul’in insiyatifindedir. Daha sonra aynı surenin 69. ayetine baktığımız zaman, herkes aldığı paydan memnun olmuş gibidir.Enfal. 69. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin. Ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet edendir. Buraya kadarki ganimet dağılımı konusunda savaşta elde edilen ganimetlerin paylaşımı sözkonusudur. Eğer ortada savaş yapılmadan, at koşturmadan elde edilen bir ganimet varsa, bu ganimet doğrudan Allah’ın Resulüne aittir, çünkü Allah bu ganimeti Resulüne vermiştir ve burada diğerlerinin bir hak iddia etmesi söz konusu değildir. Haşr suresi 6. ayette bu konuya çözüm getirir.Haşr / 6. Allah’ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir. Bunun dışında geri kalanlar için verilecek bir pay yoktur. Ancak, peygamberin gönlünden ne koparsa odur.Haşr / 7. Allah’ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir. Bütün bunlara ilaveten ganimetlerin gerisi artık ya gelecek seferlerde ya da cennettedir. Fetih / 20. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimet vâdetmiştir. (Bu ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin. 21. Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah’ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.
Islamiyet Gercekleri Sitesinden alintidir
http://islamiyetgercekleri.wordpress.com/ganimet/

8 Aralık 2007 Cumartesi

Kölelik ve Cariyelik

Bu yazı ateistforum üyelerinden "KIZILSAKAL" tarafından hazırlanmıştır.

İlk olarak İslam öncesi Arap'lardaki sözde "cahilye devri"ne bir göz atmak lazım;



İslam öncesi Arap'larda kölelik kurumu mevcuttu. Ancak bu kuruma karşı duyarlı insanlar da vardı. Örneğin Hakim bin Hizam, henüz İslamiyet ortalarda yokken, yüz köle satın almış ve onları azad etmişti. Ayrıca sadaka olarak yoksullara yüz deve verdiği de İslami kaynaklarda gecer. -Buhari, Itk 12 - Vasaya 9 ; Edep 16 ve Tecrid-i Sarih, Diyanet tercümesi no: 705 ve 709 -

Yahudi olan ve henüz muslüman olmayan Sad bin Ubade'nin babası ve dedesi her gün çağrıda bulunup "kimin evinde yemek, et yoksa gelsin bizim evde yesin" diyorlardı. - Askalani, el Isabe, no:3175 -

Hatta o dönemde öyle duyarlı insanlar vardı ki, kız çocuklarını ebeveynlerinden alıp, büyüttükten sonra yeniden ebeveynlerine iade ederlerdi. Ayrıca o kız çocuklarını iade ederlerken, ailelerine bir miktar mal/eşya da verirlerdi. Örnegin Hakim bin Hizam bu şekilde yüz kızı büyüttükten sonra onları iade ederken ailelerine 360 deve vermişti. Yani o dönemde genel olmamakla birlikte, her toplumda olabilecek olumsuzluklar yanında, fazlasıyla olumlu şeyler de vardı. Fakat yönetim, böylesi duyarlı insanların elinde değildi. - İbni Habib, Muhabber 141, Isbahani,el Agani 21/280 -

Yine Muhammed döneminde (İslamdan önce), geçmişi çok eskilere dayanan Hilfu'l Fudul ve Hilfu's Salah gibi isimlerle tarihe geçen insan hakları etkinlikleri vardı. Bu teşkilatların amacı yerli olsun, yabancı olsun herkesi zulme, haksızlığa karşı korumak, ihtiyacı olanlara yardım etmekti. Muhammed bile kendisi henüz yirmi yaşlarındayken, Hilfu'l Fudul teşkilatına katılmış ve peygamberlik iddiasında bulunana kadar bu teskilatta yer almıştır. Bu teşkilatın diğer bir adı da "Erdemler" teşkilatıydı. Buraya ancak duyarlı insanlar katılırdı. Muhammed, peygamberliğinin son yıllarında bu teşkilat hakkında "Eğer bir daha bu teşkilata çağrılsam, yine seve seve giderim, ayrıca o teşkilata üye olmayı, kızıl develere sahip olmaya yeğlerim" demiştir. - Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi 1/51, İslama Giriş, diyanet yayını s. 7 - Muhammed zamanında da Mekke'de kölelerin satıldığı bir pazar yeri vardı. - Buhari, İstizan 2.bap - Daha sonraki dönemlerde, İslam zamanında, Kafkaslar, Afrika hatta Hindistan ve yakın ülkelerden köleler getirilip bu pazarlarda satılıyordu. Özellikle cariye satışı had safhadaydı. - MEB tercümesi Wensinck, İslam ansiklopedisi, Abid mad 1/110-115 -

Arap'lar savaşta ele geçirdikleri insanlardan fidye alırlardı. Bir hükümdarın kurtuluş fidyesi bin deve, bir kabile ileri geleninin fidyesi yüz deve, önemli bir savaşçının fidyesi ikiyüz deveydi. Bazen önemli bir insanın fidyesi olarak, hakaret anlamında, halk nezdinde değeri olmayan bir şey, örneğin bir merkep alınırdı. Bazen de, ele geçirilen esirin saçının ön tarafı ya da tümü traş edilir ve bu şekilde halk arasında dolaştırılarak rezil edilmeye çalışılırdı. Kimi zaman savaşta ele geçirilen esirin çeşitli organları kesilir, işkenceyle öldürülürdü. Bedir savaşına kadar, Arap'larda fidye ile serbest bırakmak oldukça yaygındı. - İbni Seyyidi'n Nas, Uyunu'l Eser 1/62,2/102, Muhammed Hamidullah, Hz.Peygamberin savaşları s.66 -

Peki Muhammed'in köleye bakış açısı nedir?

Bu konuda kendisinden muhteşem bir kaç cümle sunalım: "Merkebe, ata ve köleye zekat düşmez!" "Kim bir cariye ya da köleyi efendisine karşı örgütleyip de, ona karşı kışkırtıyorsa o bizden değildir." Karılarından biri olan Meymune, kocası Muhammed'e haber vermeden kendi cariyesini azad edince Muhammed: "Keske onu azad edeceğine, dayılarından birine hediye etseydin" der. "Şayet bir köle esaretten kurtulmak için efendisinden kaçarsa, ondan koruma garantisi kalkmıştır. Onun namazı da kabul edilmez." - Kütüb-i Sitte 12-11, Müslim İman no:68/70, Ebu davud, Hudud no:4360 ve daha bir cok kaynak -

Bütün bu Hadis'lerde köleyi efendiye bağlamak, kölelik kurumunu bırakın kadırma niyetini, bilakis daha sağlam tutmak çabası açıkca görülmektedir. Bu konuda bir de Ayet verelim: "Allah hiç bir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve aşikar olarak harcayan bir kimseyi örnek verir. Bunlar hic EŞİT olurlar mı? Hamd Allah'a mahsustur." - Nahl:75 - Kuran'da esirlerden, kölelerden söz eden daha bir çok ayet vardır. Yeri geldikçe bahsedeceğiz.

Şimdiye kadar yazdıklarımızda, İslam öncesinde ve İslam geldikten sonra kölelik kurumunun devam ettirildiğini gördük. Fakat İslam ile birlikte kölecilik çok önemli bir gelir kaynağı haline getirildi. Esir ticareti sadece Arap yarımadasını değil, İslami fetihlerin ulaştığı bütün ülkeleri kapsıyordu. İslam, getirisi ganimet ve esirler olan savaşlarla gelişip serpiliyordu. Bir baskında ya da savaşta, ele geçirilen esirler, çeşitli bölgelerdeki esir pazarlarına gönderilip satılıyor, geliriyle de İslam ordusuna silah ve at alınıyordu, askerlerin geçimi sağlanıyordu. Esirler, (daha doğrusu; köleleştirilmiş esirler) çoğu müslümanın da başlıca gelir kaynağıydı. Erkek ve kadın kölelerini çalışması için (sex dahil), kiraya veren insanlar bile vardı. Hatta bu yüzden ayet bile "indirilmek" zorunda kalınmıştı:

"Cariyelerinizden iffetli kalmak isteyenler varsa/fuhuş yapmak istemiyorlarsa, o zaman onları dünya çıkarı için zinaya zorlamayın. Her kim ki onları zinaya zorlarsa, Allah bağışlayıcı ve merhametlidir." (Nur/33)

"Evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır. Ancak, evli olan kadınlar, cariye/savaş esiri iseler sizler onları alabilirsiniz. (Nisa/24) Bu Ayet neden ve ne zaman inmiştir? Bu ayet hakkında Sahabe'den Ebu Sait el-Hudri anlatıyor: "Peygamber, Huneyn savaşında bazı insanları Evtas tarafına yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarını ele geçirdiler. Bu kadınlar Muhammed tarafından müslümanlara dağıtılınca, bazı Sahabe, "biz nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız? Bu iş nasıl helal olabilir?" diye itiraza başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa Sure'sinin 24. ayeti indi."

Demek ki Islamin Allah'ı, savaş esiri kadınlar evli olsalar dahi, onlarla yatabilirsiniz diyor!.. Muhammed, etrafındaki nispeten duyarlı (hatta kendisinden de duyarlı!) insanların itirazlarını durdurmak için bu Ayet'i indirmiş, böylesi Ayet'lerle, resmen zulum sayılacak şeyleri yapabilmeleri icin Müslümanlara kolaylık sağlamıştır. Müslümanların başlangıçta "Bizler nasıl olur da müşriklerin karılarıyla yatarız?" şeklindeki olumlu itirazlarına karşın Muhammed'in verdiği "olumsuz" yanıt çok önemlidir: "Allah'ın emriyle siz onları kullanabilirsiniz." Boylece Sahabe'ler, kılıfına uydurulmuş bu gibi Ayet'ler indirildikçe zamanla değiştiler ve cariyeleri kapmak için dört gözle savaşı bekler duruma geldiler.

Kuran'a göre (Bakara/228 ve 234. Ayet'ler) eğer bir kadının eşi ölür veya öldürülürse, kadın en az 4 ay 10 gün, ya da 3 ay hali (adet görünceye) kadar beklemelidir. Ama savaş esiri cariyeler olunca kural değişir: "Şavaşta ele geçirilen bir kadınla ilişkiye girebilmek için, o cariyenin bir ay hali adet görmesi yeterlidir." - Ebu Davud, Nikah no:2157, ayrıca Beyhaki, Taberani -

Yine Sahabe'den: "Ben de Muhammed'le birlikte Beni Mustalık baskınında vardım.Bu baskında ele geçirdiğimiz kadınlarla çölde ilişkide bulunurken, hamile kalmasınlar diye spermimizi kadının rahmine değil de, dışarıya boşaltırdık. Bunun uygun olup olmadığını Muhammed'e sorduğumuzda,'evet bir sakıncası yoktur, böyle bir yönteme başvurabilirsiniz' dedi". - Tecridi Sarih, Diyanet tercemesi, no:1117 -

Savaşta ele geçirilen bir kadının hamile kalması istenmezdi çünkü, savaş esiri bir cariye, çocuk doğurmakla ümmül veled sayılır ve efendisinin ölümünden sonra özgürlüğüne kavuşurdu. Böylece o cariye bir "mal" olmaktan çıkardı.

Savaş esiri kadınlarla/cariyelerle cinsel ilişki öyle bir boyuttaydı ki, bazen bir cariyeyle birden fazla erkek ilişkide bulunurdu. Bu arada kadın hamile kalırsa anlasmazlığa düştükleri de olurdu. Bu gibi durumlarda çocuk için Ali'ye başvuranlar da olmuştur. Benzer bir olayda üç Sahabe çocuğu sahiplenmeye kalkmıştır. Ali bu çocuk kavgasını çözmek için iddiacılara kurra çektirir. Muhammed'de bunu duyduğunda olaya kahkahalarla güler. - Ebu Davud, Talak;2269/70, İbni Mace, Ahkam: 2348, Nesai, Talak; 6/182 -

Yine Sahabe'den Sait bin Yesar: "Bazen cariyeleri satın alırken, 'livata'da (ters ilişki) dahi bulunurduk." Örnekler çok.

Muhammed ve Sahabe'lerinin kadın düşkünlüğü öyle bir safhadaydı ki, Muhammed savaşta olsun, yolculukta olsun ihtiyaç duyduğundan ililşkiye girmek için en az bir karısını yanında götürüyordu. Mesela Beni Mustalık savaşına giderken Ayşe'yi, Hudeybiye antlaşmasına giderken de Ümmü Seleme'yi yanında götürdüğü bilinen bir hadisedir. Bunun dışında ele geçirilen cariyelerden hissesine düşenlerle, hemen orada cinsel ilişkiye girmiştir. Hayber katliamından sonra Safiyye ile, Ebu Eyyüb el Ensari'nin kılıç koruması altında cinsel ilişkiye girmiştir. Bir diğer ilişkisi ise Beni Mustalık savaşından sonra Cuveyriye'dir.

Sahabe'den Abdullah bin Ömer anlatıyor: "Peygamber Beni Mustalık üzerine gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmıştı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber savaşabilir durumda olanlarını öldürttü, çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cuveyriye'yi kendine seçti." - Buhari, Kitabu'l-Itk/13; Tecrid, hadis no:1117 - Henüz daha 13 yaşında olan Cuveyriye'nin gerçek adı Berre idi. Muhammed'in malı olduktan sonra Cuveyriye (cariyecik) adını almıştı.

Bu olayı biraz daha açıklamakta fayda var: 627 yılında, Muhammed Mekke ile Medine arasında el-Mureysi denen su kaynağı civarında oturan Mustalıkoğulları kabilesine bir gece baskını düzenler. Tek amacı ganimet ve tutsaklardır. Bu baskında Mustalıkoğullarından 10 kadar savaşçı öldürülür. Ve bütün kabile esir alınır. Mallarına, kadınlarına çocuklarına el konulur. Tutsaklar arasında kabile başkanının henüz onüç yaşındaki tazecik ve çok güzel(!) kızı Cuveyriye de vardır. Esirler, müslüman savaşçılara bölüştürülürken, Cuveyriye'de Sabit İbn Kays'ın payına düşer. Fakat Muhammed kızı farkettiğinde, yerine karşılık olarak başka bir şey vererek, kızı kendisine alır. Muhammed o sırada 56 yaşındadır. Güzel, körpecik Cuveyriye ile hemen ilişkiye girebilmek için, hiç zaman yitirmez. Hemen suyun kenarında kurdurduğu meşin bir çadirda kıza tecavüz eder.. Bu arada bu soylu ve güzel Cuveyriye Muhammed'in başını öyle bir döndürmüştür ki, tecavüzden önce, hakkında idam kararı verilen bütün erkeklerle beraber herkesi azad eder. Bunun üzerine Mustalıklar da kaybettikleri on kadar savaşçı konusunu kapatırlar ve İslam'a girerler. - Muhammed Hamidullah, İslam Ansiklopedisi, 1/64 - Cuveyriyecek gerçekten çok güzel olmalıdır ki, genelde elinden pek kimsenin sağ kurtulamadığı Muhammed onca insanı azad etmiş.

Muhammed, suyun kenarındakı meşin çadırda körpeciğin işini görürken, Ayşe'de yakınlarında beklemekteydi. O sıralarda, Ayşe ile Cuveyriye'nin yaşı ayni idi. Zaten Medine'ye dönüşte de Ayşe'nin kolye ve Safvan ile zina olayı vuku bulacaktır. Ayşe'nin kıskanç bir kişiliği olduğu bilinmektedir... İşte gariban Cuveyriye'nin (cariyecik) hikayesi budur. Resmen çapula kurban gitmiştir. Cuveyriye gibi niceleri böyle baskın ve savaşlarla Muhammed ve "yıldızlar" gibi olan Sahabe'lerenin "şevkatli" kollarına düşmüşlerdir. Kimisi eşini, babasını, kimisi çocuğunu kaybetmesinin hemen akabinde, aynı katillerin zevk oyuncağı olmuşlardır. Bu onurlu bir savaşmıdır? Bu gun, kocası veya oğlu az ilerde katledilirken, cariye edilip Muhammed'in savaşçılarına zorla seks hizmeti verdirilen kadına zulm edenlere saygı duymakta sakınca görülmemektedir. İslamın asıl yozluğu, asıl çirkin tarafı da budur..

Ne kadar gizlense, ne kadar üzeri örtülmek istense de bunlar yaşanmıştır. Çok iyi biliyoruz ki, fundamentalistler için bunların yaşanmış olduğu kabul edilmeyecektir. Ama bizim için kabul edilemeyecek olan, yaşanmış bütün bu ahlaksızlıkların "olağan" görülmesi, bu iğrençlikleri yapmış olanların hala değerli kişiler kabul edip saygıya anılması ve karşı çıkanların da bu saygıya zorlama gayretleridir. Şimdiye kadar verdiğim örnekler gibi, irili ufaklı daha onlarca vuku bulmuş olay vardır. Elbette tamamını anlatmaya yerimiz ve zamanımız yetmeyecektir.

"Muhammed esirlere iyi davranmıştır" gibi bir argümanın her zaman önümüze sürüldüğünü biliyoruz. Gerçekten öyle midir acaba?

Beni Kureyza baskınında yaklaşık 1500 kişi ele gecirilmiştir. Çeşitli kaynaklara göre bunların içinde eli silah tutan erkek sayısı 400 ile 900 arasında değişmektedir. Baskında ele geçirilenlerin tümü için idam kararı verilir. Bu esirler idam edilmeden önce, Muhammed, "Arkadaşlar, onları şimdi idam etmeyelim, çünkü hava sıcak, bırakın onları serin bir saatte infaz edelim. Ayrıca, eğer canları istiyorsa onlara hurma da verin, onlardan kim Tevrat okumak istiyorsa, ona da izin verin" diyor. - Ahmet Özel, Savaş Esirleri, Diyanet yayını, s.40,41, Serahsi, Siyer-i Kebir Şerhi,3/1029 no:1900 - Evet, o elleri boyunlarından bağlanmış, toplu halde idam edilmeyi bekleyen, açlıktan ve susuzluktan perişan olmuş insanların önüne, köpeklere atılır gibi, bir kac hurma atıyorlar, o insanlar da itiş kakışla atılanları yemeye çalışıyorlardı. İslamcılar Muhammed'in bu davramışını esirlere iyi muamele olarak göstermektedirler. Peki bu mudur esirlere iyi muamele?

Muhammed bu esirleri idam ettirdikten sonra, idam edilen erkeklerin karıları ve kızlarından 16 tanesini özel olarak ayırır ve bunların arasından yine bir "tazecik" olan Reyhane'yi kendisine seçip, kalan onbeş tane kız ve kadını da önemli sahabelerine dağıtır. Reyhane ile vakit kaybetmeden ilişkiye girer. Muhammed geriye kalan kadın ve cocukların bir kısmını yine diğer sahabelerine dağıttıktan sonra, bir kısmını da Sad bin Zeyd'e teslim edip onları satmak için "Necd" bölgesine, bir kısmını da "Şam" bölgesine gönderir. Satıştan elde edilen parayla ordusu için at ve silah satın alınacaktır.

Bu arada yine "küçük ve önemsiz" bir ayrıntı: Henüz idam olayı gerçekleşmeden önce bir Yahudi: "Artık her şeyimize el koydunuz. Hiç olmazsa gözlerimizin önünde namusumuza el uzatmayın" diyor. Ama Muhammed dinlemiyor tabi. - Vakidi, Megazi 2/520 - Arabın nefsi azmış, vicdani kim dinler?

Gelelim bu idam kararının alınmasına sebep olan olaylara: Beni Kureyza savaşından önce, Hendek savaşında Sad bin Muaz'ın kolunun bir damarı kesilmiş ve kanaması devam ediyordu. Muhammed'in emriyle bir eşeğe bindirilip, huzuruna çıkartılır. Sad'in kendisi de aslen Yahudi'dir. Muhammed O'na "Bu insanların kaderini sana bırakıyorum. Acaba bunlar hakkında kararın nedir?" diye soruyor. Sad'ın cevabı: "Eli silah tutan her erkeği kılıçtan geçireceğiz. Kadın ve kızları cariye, küçük erkek çocuklarını da köle yapacağız." Muhammed'de ona, "senin verdigin bu karar, Allah'ın emrine tam uygundur. Zaten Cebrail de bana bu anlamda bir vahiy getirdi." diyor. - Tecridi Sarih, Diyanet terc. no:289, 1575 ve 1591 nolu hadisler -

Peki, Muhammed esirlerin akıbeti konusunda karar verilmesi için neden Sad'ı seçmişti? Müslümanlar Kureyza'ya yapılan bu zulmu hafifletebilmek için şöyle bir argüman getiriyorlar: "Muhammed, esirlere sordu; hakkınızda kimin karar vereceğini seçin. Onlar da bizler Yahudi'yiz, Musa'nın şeriatını bilen biri hakem olsun diyorlar. Muhammed bu cevap üzerine, önceden Yahudi olan Sad'ı çağıryor. Sad zaten yaralı olduğundan kafirlere karşı öfkeyle dolu ve "Allahım, Beni Kureyza kakkında verilecek cezayı bana göstermeden ruhumu alma" diye dua ediyordu. Muhammed bu yüzden özellikle Sad'ı çağırmıştı. Yine daha önceki Bedir savaşında ele geçen esirler hakkında Ömer idam isterken, Sad da Ömer'in idam istemini hararetle savunmuştu. İşte bu durumdaki Sad'ı Muhammed özellikle seçmiçti. Çünkü idam işini sağlama bağlamak istiyordu. Karardan sonra idam işinde Ali ve Zübeyr bin Avam görevlendirildi. Ayşe'nin anlattığına gore "kelle kesim" işi sabahtan akşama kadar sürdü, Muhammed'de bir yerde oturup infazı seyretti. Erkekler idam edilirken, kadın ve coçuklar da feryat figan edip elbiselerini, saçlarını yoluyorlardı. - Vakidi, Megazi, 2/512-517, Halebi, İnsanu'l Uyun, 2/340 -

Konu hakkında bir de Ayet verelim: "Allah, ehli kitaptan onlara (Mekke müşriklerine) destek olanları da, yüreklerine korku düşürerek, kalelerinden indirdi. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz. Allah sizleri, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız arazilere varis (sahip) kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter. (Ahzab-26,27) Yağma, talan, savaş ve ganimet dini, İslam; hazırcılık, beleşçilik, çapulculuk dini.. Temelinde kan var, katliam var, yalan var, sahtekarlık var, haksızlık var, ahlaksızlık ve zulum var...

Evet, köleliği değil kaldırmaya çabalamak, nimetleriyle beslenmiş, serpilmiş ve güçlenmiştir İslam! Çapulculukla başkalarının malına, karısına, kızına, çocuğuna el koyarak... Can ve ahlak katliyle semirmiş çoook merhametli ve barış timsali bir dindir bu din.. İnanırlarının hakkında bu kadar bilgisiz olduğu başka bir "din" ise yoktur. İnananlarının dinsiz olmayı ahlaksızlıkla bir tuttukları, ama kendi aslını, astarını ve ahlaksızlıklarını ögrenmekten yüz çevirdikleri böyle bir din mevcutmudur? Böyle bir dine inanıp, bir de ahlakı sahiplenmeleri ise ne kadar acı ve ne kadar ahlaksızca bir durum değil midir?

Evet, İslam'da kölelik ve cariyeliğin nasıl uygulandığını gördük. Peki Kuran, köleler/cariyeler için ne düşünüyor? Bunlara hiç mi insanca bakılmamış? Köleyi koruyan hiç mi ayet yoktur? Merhametli Allah, kölelere ne gibi kolaylıklar sağlamıştır?

Kuranda köleler için ilk bakışta olumlu olarak değerlendirilebilecek Ayet'ler vardır. Bir kaçına bakalım; Maide-92'de "Yanlışlıkla bir insanı öldürenin kefareti, bir köle azad etmektir" denir. Bakara-177'de iyi insanların özelliklerinden bahsedilirken, "kölelere de sevdikleri mallarından harcarlar" buyrulmuş. İnsan-'8'de "iyi insanlar, esire de yedirirler." deniyor. ("Neyi" yedirdiklerini gördük.. Yedirenler de dünyanın en iyi insanları; Muhammed ve sahabeleri) Maide-89'da yemin kefaretinden söz edilirken, bunun bir yolunun da köle azad etmek olduğu söyleniyor. Beled-11-13'de özetle insanoğlunun sarp yokuşu (zoru) aşabilmesi için bazı şeyler yapması gerektiği, bunlardan birinin de köle azad etmek olduğu söyleniyor.

Peki, Kuran'ın bu söylemleri ne kadar samimi?: Beled Sure'sinde, "insanoğlu ancak köle azad etmekle sarp yolu aşabilir denmekle, çok mu olumlu bir tavsiyede bulunulmuş oluyor? Bu Ayet'in geçtiği Beled Sure'si iniş sırasına göre 35. olup, yukarıdaki diğer Ayet'lerin çogu gibi İslam'in ilk yıllarında Mekke'de inmiştir. Daha henüz İslam'ın güçsüz olduğu ilk dönemlerde, yani Muhammed'in çevresinde fakir ve kölelerin çoğunlukta olduğu zamanlarda inmiştir. Bir umut için İslam'a yakınlaşan kölelere bir parmak bal vermek, doğrusu kandırmak için inmiş (uydurulmuş) Ayet'lerdir. İşte bu tür önemli noktaları dikkate almayan müslüman savunucular, bu tür Ayet'lerle karşı iddialari çürütmeye çalışırlar. Fakat daha sonra güç kazanılmasıyla, İslam'in asıl iğrenç ve kötü yüzü sergilenmeye başlayacaktır. İslamın tanrısı Mekke'de bir barış tanrısıyken, Medine'de bir savaş tanrisina dönüşecektir.

(Not: Kuran'da koleliği kaldıran, yasaklayan ve hatta eleştiren hiç bir Ayet yoktur. Olamaz da. Çünkü o dönem köleci ekenomik sistem vardır. Bu sistemin en önemli çarkı olan köleciliği kaldırmaya değil Muhammed'in, Muhammed'in tanrısının bile gücü yetmez. O nedenle bazı konumlara uygun, cezai bir yaptırım olarak köle azad edilmesi vardır. Bu köle azadı ise suçlu bir köleciye verilmiş cezadır. Hem de ağır biz ceza.. İşte bu nedenle Köle azad edilmesinin söylendiği Ayet'lere bakarak İslam'a güzellemeler dizmek, "gördüğünüz gibi burada kölelerin azad edilmesi söylenmiş" demek, iki yüzlülüktür. )

İslamda kölelik nasıldı? Ve kuralları ne idi?

İslamda 6 çeşit kölelik vardı:

1-KIIN: Tamamen köle olan ve sahibinin ölümü üzerine "mal" olarak veraset yoluyla mirasçılara geçen köledir. Azad edilmedikçe, ölene kadar köledir ve sınırsızca, her türlü işte kullanılabilir.

2-MÜKATEB: Efendisi ile, "taksitle veya peşin olarak şu kadar para ya da mal verirsen özgür kalırsın" diyerek anlaşma yapan kölelerdir.. Ne var ki, efendinin özgürlük karşılığında talep ettiği para ve mal miktarı tamamen efendinin vicdanına bırakılmıştır. Bu konuda hic bir kural yoktur.

(Not: Bu köle sınıfını ilgilendiren bir Ayet bulunmaktadır: "Ellerinizin altında bulunanlardan (köle-cariye), MÜKATEBE yapmak isteyenlerle, eğer ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞMALARINDA BİR İYİLİK/HAYIR GÖRÜYORSANIZ, onlarla mükatebe yapınız." Nur:33. Neymiş? Allah bile kölelerinizi bedavadan serbest bırakmayın, serbest bırakırken avantanızı alın diyor. Sizin anlayacağınız İslamın tanrısı köle azad edin falan demiyor, bilakis kölelerden edinebileceğiniz en yüksek karı elde edinin diyor. Yani İslam kölenin lehine hiç bir şey getirme gayretinde değil. Ha babam köleciye destek veriyor.)

3-MÜDEBBER: Bir efendi kölesine, "ben öldükten sonra özgürsün." demişse, o köle efendisi öldükten sonra özgür kalacaktır. Bu tür köleler müdebber köle sayılır. Elbette bu durumda ki köle efendisinin ölümünü beklemek zorundadır. Efendisi uzun yaşamış yaşlı bir kölenin ise artık azad olması onun için bir kazanç değil, çiledir. Köle ileri bir yaşta azad olduğunda yeme, içme ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayamayacak, daha da sefil bir yaşam sürecektir. Bunun yanı sıra müdebber köle olmanın da garantisi yoktur. Örneğin eger efendi ölmeden önce malı mülkü kaybeder ve fakirleşirse, daha önce ölümünden sonra özgür kalacağı üzerine söz verdiği kölesini satabilir. Yani durumu toparlamak için sözünden cayabilir. Nuaym bin Nehham adında bir "efendi" fakir düşüyor. Muhammed'de adamın "müdebber kölesini" 800 dirhem gümüş paraya satıp, parayı efendiye veriyor ve böylece o kölenin köleliliğinin devam etmesini sağlıyor. - Ebu davud, Itk, 9, no:3955-57, Müslim, Zekat,13, no:997.-

(Not: Köleyi müdebber köle yapmak da kurallara bağlıdır. Öyle her isteyen, canının istediği gibi kölelerini müdebber yapamaz. Kölelerini müdebber olarak azad edebilmesi ancak 3'te bir oranında yapılabilmektedir. İşte Muhammed'in karakterini sergileyen bir Hadis: Adamın biri ölüm anında, "eğer ben ölürsem, sahip olduğum 6 adet kölem hür olsun deyip azad etmek istiyor. Bunu duyan Muhammed, gidip olaya engel oluyor ve adama "senin başka malın olmadığına göre bunların hepsini azad edemezsin. Ancak tüm malının üçte biri kadar yetkiye sahipsin. Bu nedenle, madem ki bu altı köleden başka malın yoktur, sen bunların üçte biri kadar olan iki tanesini azad edebilirsin, geriye kalan dört adet kölen ise, mal olarak varislerine kalsın" diyor. Ve çekilen kura sonucu, iki köle azad edilirken, diğer dört tanesinin köleliği devam ediyor .-Ebu Davud, Itk, 10, no:3958-61, Tırmızi, Ahkam, 27, no:1364, İmam Malik, Muvatta, Itk, 3-2/774.)

4-MUBA'AZ: Bir köleye bir kaç kişi ortaksa buna muba'az deniliyor. Bu biraz uzun bir konu olduğundan kısa bir örnekle açıklamaya çalışayım: örneğin bir savaş sonucunda beş kişiye bir köle düşmüş ve bir kişi hissesini azad etmiş, diğer ortakların da azad edilen kölenin 5'te birlik bölümünü satın almaya gücü yetmiyorsa, o kölenin 5'te birlik bölümü azad olmuş demektir. Bu şekildeki bir kölenin gelirinin 5'te biri kendisine, 5'te dördü ise diğer efendilerine ait olacaktır. Ya da her 5 ayin 4 ayi efendilerine, 1 ayını da kendisine calisacaktir. -İbni Rüşt, Bidayetü'l Müctehid, 4/256, Ebu Davud, Diyat,22,no:4582.

5-ÜMMÜ'L VELED: Bir cariye, efendisinden çocuk sahibi olursa, efendisinin ölümünden sonra şartsız bir şekilde hür sayılır. Artık mal sayılmazlar ve varislere intikal etmezler. Bu tür cariyelere Muhammed ve dört halife de sahiptiler. -Ebu Davut, Diyat,20, no:4582.

6:VELATÜ'L İTAKA: Azad edilen bir kölenin efendisi ile arasındaki bağ kopmaz, birbirlerine manen akraba olurlar (eğer birbirlerine çok alışmışlar ve sevmişlerse). Hatta yakın akrabaları yoksa, birbirlerinin malına varis bile olabilirler. Ama maalesef bunun gerçekleşmiş örneğine dair hiç bir kayıt bulunamamıştır.

Lafın özü; Köyleri basıp erkekleri ve çocukları köle, kadınları ve kızları cariye yapan, ters ilişki (livata) de dahil olmak üzere bu kadınların üstünden cümbür cemaat geçen, bunları fahişe olarak zorla çalıştıran, zevkini aldıktan sonra götürüp pazarda satan, yine köle pazarlarında cariye beğenip onları satın alan, orucunu dahi bu cariyelerle açan muhterem sahabelerin ve onların saygıda kusur etmedikleri muhterem peygamberinin kölelik kurumunu güçlendirip meyvelerini yemekten baska hiç bir faaliyetleri olmamıştır. Savunduğu bir davaya lider olmaya kalkışan, toplumuna ışık getirdiğini iddia eden birinin, insanlığı mı yoksa kendisinin heves ve arzularına mı hizmet ettiğini Arap çöllerinden gelen şu resme bakarak anlayabilirsiniz:

Ayşe'den: "Bakıyorum da senin Rabbin hep senin zevkini yerine getirmek için koşturuyor!" - Tecrid, hadis no:1721, İbni Mace Sünen, Kitabu'n Nikah/57 -



(Not: Düzenleme ve sadeleştirme "oguz" tarafından yapılmıştır.)

3 Kasım 2007 Cumartesi

Orjinal ayetler

Türklerin islam dinini bilmeden müslüman oldugu malum. Islam dinini baris ve kardeslik dini diye tanitan ahlaksiz light müslümanlar, böyle ayetleri kimseye acik acik medyada göstermezler.


Nisa suresi3.Eğer yetimlerin haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız, size helal edilen kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın ve eğer bu takdirde adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir kadın ile veya sahibi bulunduğunuz cariye(köle kadin) ile yetinin. Bu, azmamanız, haksızlık yapmamanız için daha elverişlidir.


Nisa Suresi11.Allah sizlere, miras taksiminde çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişi payı verilmesini emrediyor. Eğer hepsi kız olup da ikiden fazla iseler, bunlara bırakılan malın üçte ikisi; eğer tek bir kız ise o zaman yarısı verilir. Eğer ölen kişinin çocuğu varsa anne-babasından her birine altıda bir, şayet çocuğu yok da anne-babası mirasçı oluyorsa annesine üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de varsa o zaman annesine altıda bir verilir. Bunların hepsi ölenin yapmış olduğu vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bütün bunlar, Allah tarafından birer fariza olarak takdir edilmektedir; muhakkak Allah bilendir, hikmet sahibidir.


Nisa suresi34.Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.

Kehf suresi85.O da (Batı'ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. 86.Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik.

Simdi su yukardakine inanan birini,normal diye sifatlandirabilirmisiniz?1400 yil önceki insanlari kandirmasini anlarimda,bugünün insani,nasil olurda,günesin battigi yere gidildigine ve balcikli bir suya battigina inanir.Hala nasil kavrayamiyorlar,bu yazilanlarin,ilkel zamanlarda uydurulmus seyler olduklarini?Yazik

Türkiyede seriat uygulanmali

Malezyadaki sistemin benzeri, Türkiyedede uygulanmali. Ama malezyada müslümanligi birakmak yasak. Bizde serbest olmali.Sistem söyle islemeliKimliginde müslüman yazan biri, kuran yasalarina göre yargilanmali. Mesela miras kalan kadina, Ücün biri kalmali. Erkek üc kere bos ol dedimmi, bosanma gerceklesmeli. Kadin, kocasindan dayak yediginde, sikayet edememeli. Kuranda dayaga müsaade var nede olsa. Hirsizlik yapan müslümanin, eli kesilmeli. Zina edenler yüz degnek sopa yemeli. Bir kadin, üstüne getirilen dördüncü kadina kadar sesini cikaramamali. Kisacasi, kuran aynen uygulanmali. Sadece isteyenin, islami birakma hürriyeti olmali. Sizce böyle bir durumda, Türkiyede müslüman kalirmi?